Lale zamanı ve Tarihçesi

1 - Nisan - 2013
Kategori :Lale zamanı
Lale zamanı ve Tarihçesi

LALE TARİHÇESİ



Lâle Türkiye'nin asırlardır en eski tabii an'anesine girmiş efsanevî süs çiçeklerindendir.

Orta Doğu ve yakın doğunun dağlarında öbek öbek tarlalar halinde yetişir. Bu cihetle mâlumumuzdur.

XII. asırdan itibaren stilize olarak süslerimize kadar girmiştir. Anadolu Selçuklu İmparatorluğu ve feodalite beylikleri zamanında bu konu ayrıca ele alınacak kadar önemlidir.

Anadolu'da Lâle için mısralar söyleyen, XIII. Asırda ilk şairimiz Mevlâna Celâleddinî Rûmî'dir.

Mevlâna: "Dıştan kırmızı bir neş'e gibi görünen çemen (bahçe) lâlesinin içinde gizli siyah rengi düşünmüş.

Ve onun açılmasını, tebessümlerin en bedbahtı" saymıştı. Zira o zaman lâlenin teraveti geçmiş oluyor, solmak üzeredir.

Önce feodalite beyliği olan Osmanlı İmparatorluğunun başında XIV ve XV.

Asırlarda bu çiçeğe karşı tarihlere intikal etmemiş, gizli ve sessiz bir sevgi vardır.

22,5 yaşında, 1453'de İstanbul'u payitaht yapan Fatih Sultan Mehmed, aynı zamanda kuvvetli bir kültüre sahipti, şairdir.

Divanında Lâlezar ismi geçer.
Sâkiya! Mey sun ki, lâlezâr elden gider.
"Ey bize ikram edici! Şarabı hemen takdim et ki, lâle bahçesinin zamanı geçmektedir." Diyor.

Devrinin tarihçisi Dursun Bey: "Fetihten sonra İstanbul'da Fatih'in bahçelere ve lâleliklere önem verdiğini "Eb'ül-feth Tarihi"nde yazar.

Aynı asırda Yavuz sultan Selim'in Şeyhülislâmı çok âlim bir zat olan İbni Kemal, lâleyi, pek iyi tanır ve onu teşbihlerde kullanır.

Meşhur tarihinde savaşlardan söz ederken davranışlarını bağ, bahçe ve çemenlere benzetir. Bir asker topluluğunu anlatırken başında kırmızı börklü neferleri lâleliklere benzetir.

XVI. asırda bütün şaşasıyla tamamen stilize edilerek bine yakın çeşit ve renklerde duvar çinilerimizde, en hâkim çiçek lâledir. Şairlerin medlûllerinde de lâyık olduğu yerini almıştır. Fresklerde ve kumaş süslemelerinde ve kitap tezyinatında daima terkiplere girmiştir. Lâkin halk da pek sevdiği bu çiçeği her tarafta bol yetiştirmiştir.

O kadar ki, Kanunî Sultan Süleyman yanına Avusturya ile, barış sağlama maksadı ile gelen Busbecq Edirne'den yazdığı 1 Eylül 1555 günlü mektubunda lâle, sünbül, nergis gibi çiçekleri gördüğünü, mevsimin geçmiş olmasına rağmen havaların uygun gitmesi yüzünden bunların açmakta olduğunu bildirir ve lâle hakkında şu bilgiyi verir:

-Lâlelerin kokusu pek azdır yahut tamamen kokusuzdur. Fakat güzellikleri ve renklerinin çeşidi insanı hayran bırakır.

Busbecq, dönerken lâleyi yurduna ulaştırmayı da kendine ödev bilmiştir. 1559'da ilk lâle Ausburg'da gelişti ve onun güzel rengi devlet adamlarının ve bilginlerin ilgisini çekti.

Bu ince ruhlu ve hassa elçiden öğreniyoruz ki, Türkler bu çiçeğe itina etmektedirler.

Kanunî Sultan Süleyman da babası ve ecdadı Türk padişahları gibi şairdir.

Mükemmel ve tertipli bir divanı vardır. Onda lâleden terennüm eder. Saray baş nakkaşı Karamemi, süslediği divanlarında en baş motif olarak lâleyi çizmiştir.

Hele 22 sene şeyhülislâmlığını yapan allâme Ebussuud Efendi, 1574'de İstanbul'da nâdide lâle yetiştirenlerin başında gelir ve çiçek mecmualarında da yer almıştır.

Garbda lâle tarihi başlangıcında elçi Busbecq, en baş mevkii almış ve bizim çiçek merakımıza da tercüman olmuştur.

Aynı zamanda Garbdaki tarihine de 1559 yılı renk vererek 4 asrı doldurmuştur.

Çiçek merakı hususunda dünyamızın en kültürlü milletlerinden olan Hollandalılar, bunun 400.

yılını kutlamışlar ve bize kadar eski an'anelerini yaşatarak gelip kadirşinaslıklarını göstermişlerdir.

Bu güzel jestleri unutulur gibi değildir.
1651'de Avusturya hükümdarı III.
Ferdinant tarafından "Avcı" diye meşhur IV. Sultan Mehmed'e gönderilen sefir Smith von Scwarzenhorn'un getirdiği hediyeler arasında, 10 çeşit üzerine 40 tane de lâle soğanı var.

Burada yetiştirilince Avusturya'daki ismi ile meşhur olmuş ve meraklıların dikkat nazarını çekmiştir.

1726'da bunu "Lâlezar-ı İbrahim" eserine alan Reisülküttab "hariciye nâzırı" Üçanbarlı
Mehmed Efendi diyor ki: "İstanbul'umuzun Frengî "Avrupaî" lâle soğanlarının aslı bu on çeşittir ve cümlesi bundan çoğalmıştır.

1717 tarihine kadar İstanbul'da Anadolu'dan ve İran'dan getirilen lâleler çoğaltılmıştır.

Bu tarihten sonra lâle zevki daha umûmîleşmiş...
Fransız "Avrupalı demektir" ve yabancı tacirler
Felemenk ve bazı yerlerden pek çok lâle soğanları getirmişlerdir ki
Hollanda'dan getirilen Lü'lü,ü ezrak "Mavi İnci" en makbûllerinden sayılmıştır.

Deve kuşu yumurtası kadarmış derler.
Bu en ziyade padişahların Çırağan, Sâdâbâd ve Neşatâbad saraylarında yetiştirilmiştir.

Lâlelerin renkleri itibariyle değişik şekilleri "gubar-ı tali" "ilkah tozu" ile İstanbul'da bu "Felemenk usûlü" ile çeşitleri çoğalmıştır.

Busbeck ve onu takib edenlere
şükranlarımızı bildirdikten sonra konumuza dönelim: XVI. asırda Türklerin kendilerine heyecan veren bu çiçekle meşgul olduklarını bugün elimizde bulunan resimlerden ve süslemelerimizden öğreniyoruz.
Elimizde bu tezyini malzeme toplanamıyacak derecede çoktur. Fakat bu çiçeğin yetiştirilme usûlleri an'ânemizle şifahî olduğundan yazılı kayıtlara rastgelemiyoruz.
Ancak XVII. asrın sonuna doğru, ayrıca lâleler için yazılı birkaç risale buluyoruz.

XVIII. asırda bu eserlerin sayısı bir düzinine geçmektedir. Cümlesi resimli veya resimsiz el yazması hâlinde kütüphanelerimizde saklıdır.

Bu cihetle lâlenin târihi te'sirleri ve XIX. asırda üzerlerinde çalışmalar devam etmiştir. Bunların herbiri neşrolunsa ciltler dolar, tarihî malzememiz o kadar boldur.

Çiçek merakımız, tarihte münhasıran lâle üzerine değildir.

Türk bahçelerinde, devirlerinin kolay veya güç bulunabilen, şebboy, gül, nergiz ve çeşitleri, karanfil, nilüfer, sünbül, kasımpatı, buhur-u meryem (Siklâmen) ve envâının nadide veya harc-ı âlem bütün çeşitlerine rastlanır.

Türkiyede çiçeğe merak esaslıdır ve bu anâne XVIII. asırdan itibaren, eski varlıklarının azalmasına rağmen, bugüne kadar az bile olsa, hemen her bucakta sayılı meraklılar tarafından yetiştirilmiştir.

XVIII. asır sonunda, III. Sultan Selim mûsîkîşinas, ince ve hassas bir şair ve yenilik taraftarı bir hükümdar olduğu kadar her çiçeği de seviyor.

Lâle merakı, memleketimizde yalnız varlıklı insanlar arasında değil, fakirler arasında pek muhtaç olduğu günlük soğan ihtiyaçlarını temin edecek yerde bilhassa
Edirne'de bir köylü kadın 1967 baharı başında bütün bahçesini lâlelerle doldurmş ve onun
ırkının necâbeti icâbı herkese göstermiş, âdeta bir seyran olmuş ve yetiştirdiklerinden de ikram etmiştir.

Yorumlar...
@cicekpostasi.com tüm hakları saklıdır